14 Mart 2014 Cuma

Sembolizm

      Rusya da aralarında olmak üzere bütün Avrupa Ülkelerinde, Anglosakson ve Latin Amerika'da ve ayrıca iki Amerika'nın Fransızca konuşulan kesimlerinde ortaya çıktı  Sembolizm.Rusya da aralarında olmak üzere diyorum çünkü o dönemde gerçek bir uygarlık evresi yaşamaktaydı Rusya. Sanatsal alanda yabancı ülkelerde olan bitene açıktı ve sembolist şairleri vardı.
        Demek ki söz konusu olan bütün dönem Sembolizm diliyle konuştu.Bütün bir dönem, insanın kullandığı değişik anlatım türlerinde, hiç kuşkusuz şiir ve düz yazı olarak en başta dilsel anlatım biçimlerinde, bunların biçimsel düşünümlerinde, yasak bileşim ve karışımlarda, tiyatronun ve felsefi düşüncenin yeniliklerinde hep onu dile getirdi.Ve bütün öteki anlatım biçimlerinde yani resim, heykel, grafik ve dekoratif sanatlar, taş baskısı, mobilya mimari ve müzikte aynı şeyler yaşandı. 
        Simgeciler bireyin duygusal yaşantısını dolaysız anlatmak yerine, simgelerle yüklü örtük bir dille dışa vurmasından yanaydılar.Nesnelcilik ve izlenimcilik akımlara somut göstermecilik anlayışına karşı simgeci ressamlar düş gücüne dayalı bir anlatımdan yanaydılar.



                                                

Ferdinand Hodler, Düş 1897-1903


Özgün kişiliklerden oluşan bir yapay toplum

      "Düş" yaratıcıdır. Düş sembolistlerin devrimci ve yenilikçi gücüdür. Her biri bu yeteneği, işlemiş, geliştirmiş ve kendi özgürlüğünden kendi kişisel serüvenlerinden yola çıkarak yaratıcı amaçları doğrultusunda kullanmışlardır. Sembolist topluluklar, klikler oluşturdular, kendi kahveleri, kendi küçük dergileri ayrılıkçı sergileri vardı. Ama bütün bunlar, çoğu zaman topluma uymayan, topluma karşı yıkıcı bir anlayışın izlerini taşıyordu. Öyle ki sanatçılar ve şairler topluluğu bir kapalı kutuydu ve aslında bir anarşik bireycilikler topluluğuydu. Bu küçük yapay toplum, özgünlükleri aşırıya varan ve kimi zaman da skandallara dönüşecek kadar ileri giden tuhaf kişilerden oluşuyordu.
      Gerçekte bu tuhaf suç ortaklığı onların yaşama biçimlerinde yani ortak tavırlarında ortaya çıkıyordu. Alışılmamış, bohem ve öncü nitelikli oldukça kışkırtıcı davranışları olan toplum içinde bir toplum, küçük özel bir toplum söz konusuydu; sanat ve şiiri, kendi burjuva güvencesine, kendi düzenine, kendi sınai ve mali gücüne, kendi kaşarlanmış ve ünlü üstencilerin sağladığı doyumlara demir atmış bir düzen anlayışının dışında arayan çok yüksek bir düşünce söz konusudur. Öyleyse son derece sağlam temelleri üzerinde yapılanmış olan bu toplumun karşısında, tarihe Sembolizm başlığı altında geçmiş olan bu yaratıcı gerçekliği bir başka topluluk, ama azınlık ve aşağılanan bir topluluk olarak kabul edebiliriz.

                                                

                                          Gustave Moreau: Hayalet 1876


Resim, Gravür ve Heykel

Ruh maddeden önce gelir

Her şeyden önce resimle ilgili bir hareket olan Emperyonizmin tersine, plastik sanatlarda Sembolizm değişik etkilerden geçmiş olan bir yazınsal ve düşünsel bir akımın görsel anlatımıdır. Sembolist estetik, sürdürdüğü araştırmalar sayesinde, o zamana kadar söyle bir dokunulmuş alanlardan yeni bulgulara yol açacak en umulmadık biçimler ele geçirmiştir. Düş ve düşsel, fantastik ve gerçek dışı, büyü, uyku ve ölüm gibi.
     Courbet gerçekliliği ve okulun manzara ressamları, tıpkı Monet Empresyonizminde olduğu gibi, imgelem yetisine yüz vermezler ve biricik amaçları gerçeğin betimlenmesidir. Kimileri pırıl pırıl ışığında, kimileri alacakaranlığında, ister Sisley ya da Pisaaro'nun duyarlığı, ister Monet'in cömert görüntüsü ya da Manet'in tutkulu coşkusu olsun, öznellik yoktur.
O sıralar sanat Huyghe'nin de açıkça söylediği gibi, uygarlığımıza egemen olan maddeciliğin yansısından başka bir şey değildi. Sembolizm, bilimsel ve teknik topluma, özellikle de yeni keşfedilen fotoğrafçılığın buluşlarına karşı çıkarak, madde karşısında tinsele öncelik verecektir. Bu nedenle Sembolizm yandaşları bilinci canlandıran güçlere başvurdular; maddenin ve fizik tarafından yürütülen yasaların egemenliğine karşı savaşı verirken algıyı, düşseli, dile getirilmemiş olanı yardıma çağırdılar.



     Edvard Munch, Vampir 1893

       Sembolist sanatçı ele geçmeyeni, gerçekliğin görünümleri arkasına gizlenen şeyleri, gözünün erişemediği dünyayı, yani cinler, periler ve mitolojik yaratıklar evreninin, efsane ve öteki dünyasını, gizemcilik dünyasını yorulmadan ele geçirmeye çalışır. Daha 1818 yılında Essays on Fine Arts ( Güzel Sanatlar Üzerine Denemeler) adlı kitabında şöyle yazıyordu Coleridge" Sanatçı,nesnenin içinde olanı, eleminin biçim ve şekil aracılığıyla gerçekleştiren ve bize sembollerle seslenen şeyi yansılamak, yani doğanın ruhunu yansılamak zorundadır. Hans H.Hoffstatter'in dediği gibi, Resim sanatının temel görevi,imge yoluyla kavranmaları ve betimlemeleri, tam anlamıyla düşünsel bir çözümlemeyi tamamlamak zorunda olan ideolojik sorunların anlaşılmasıdır" şeklinde bir tanımlama yapmak, Romantizmin yolunu açmak ve Sembolizmi muştulamaktı.

Öncüler

    17.yüzyılın sonundan itibaren üç büyük meczup sanatçı, Goya, Blake ve Füssli, madde karşısında tinsele öncelik veren bir sanatın üzerinde geliştiği bir sanatın temellerini attılar.
     
    Goya(1746-1828) sağır evinin resimlerinde olduğu gibi gravür ve desenlerinde bir karabasanlarını ve sanrılarını dile getirdi;devler,canavarlar yarattı, büyücülüğe başvurdu ve deliliğe yol açtı."Yalnızca insanların imgelelerinde bulunan biçimleri" evcilleştirirdi ve sağırlarına kapanmış durumda, kendisine saldıran kendisini küçümseyen iblisleri kalem ve fırçasıyla kovalayarak yalnızlığın boğuntusundan kurtuldu.


Francisco Goya (1746–1828)

     Şair,ressam ve gravürcü Blake (1757-1827) bütün yaşamını Londra'da geçirdi.Doğa ve gerçekçiliği olabildiğine hor gördü; gerçekdışı'nda ve sonsuz ile geçici arasındaki kendi özel aracılık rolüne uygun düşen bir "Platon Cenneti"nde yaşadı;olağanüstü hayallerin transpozisyonu olan yapıtlar yarattı.


William Blake (1757–1827)

     Heinrich Füssli'nin (1741-1825) ilginçlik bakımından unlardan geri kalmaz. Tıpkı Goya ve Blake gibi, düşlerin ve doğaüstünün dünyasında dönüp durdu.Canavarların kaynaştığı korkunç hayallerin kurbanı uyuyan genç kadınlar, bunları tutsak alan bir iskelet, pencereden uçan şeytanın üzerine bindiği bir canavarın korktuğu çıplak kadınlar. Erotik nitelik, desenlerinde daha da göze çarpıcıdır. Bunların arasında böcek kadınlar. erkeklerini arçalamaya hazır dişi peygamber develeri. Gözetleyicilerin gözetledikleri şehvetli Füssli kadınları yalnızca Sembolizmin değil aynı zamanda Sürrealizm öncüleridir.


Henry Fuseli (1741–1825)  

    İngiliz William Turner(1775-1851), Empresyonizmin doğrudan öncüsüdür, ama Sembolizme de yol açmıştır.Gerçekten de empresyonistler gibi ışığın değiştirdiği gerçek bir görünüm betimlemesiyle sınırlandırmaz kendini, düşsel ve fantastik öğelere de başvurur. Özellikle son resimlerinde, renklerin çevrinmesinin gerçeğin baskısından kaçtığı bir dünyada dolaşır.
      Hiç kuşkusuz Fransa'da Victor Hugo'nun desenler; Meryon,Bresdin ve Gustave Dore'nin gravürleriyle Sembolizmin gelişmesinde katkıda bulundu. 


J. M. W. Turner (1775–1851) 



Gustave Dore, Kırmızı Başlıklı Kız 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder